Bu Blogda Ara

26 Şubat 2013 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:20


Fenerbahçe daha maçın başında penaltı golüyle geri düşerek korkulu rüya gördüğü maçta Kasımpaşa’yı 3-1 yenerek çıkışını sürdürdü. Maça da Emre’nin Şota’ya ettiği ana bacı küfürler damgasını vurdu.
Saha içindeki bütün hakemler Emre'nin yaptıklarına kayıtsız kalıyor. Maç içindeki hareketleri, küfürleri, meslekdaşına yaptığı hareketten sonra rakibin teknik heyetine yaptığı hakaretler hep yanına kar kalıyor. Hakemler herhangi bir karar vermiyor. Bütün bunlar burada Emre tarafından yapılırken de bunları kimse konuşmuyor. Fenerli medyadan çıt yok. Küfreden doğrudan doğruya Emre'nin kendisi. Kasımpaşa teknik heyetinin tamamına ana avrat küfür etti. Dolayısıyla bunları hakem duyuyor, görüyor ama Emre'ye gerekli cezayı vermiyor. Seyirci her şeyi yapabilir ama sahada futbol oynayan insanlar bunu nasıl yapar bana biri anlatsın. Maç bitmiş Volkan, Yalçın'ın üzerine yürüyor. Yetmiyor, duşunu alıyor Kasımpaşa otobüsünü kovalıyor Volkan, Yalçın'a tekrar saldırıyor, bu da yetmiyor, telefonlarla taciz ediyor Volkan. Kini, nefreti düşünebiliyor musunuz? Bir futbolcu bunları neden yapar bana biri anlatsın. Milli takımın kalecisi bunu nasıl yapar nasıl bir canavara dönüşür bunu Aykut’a sormak lazım. Aziz Yıldırım’a sormak lazım. Bu kadar genç, tecrübesiz bir hakem o maça nasıl atanır onu da Merkez Hakem Komitesi’ne sormak lazım. Bu daha çocuk. Bu hakem daha toy… Bu Hüseyin Sabancı bu yıl kaç tane önemli maç yönetmiş? Bu kadar etki altında kalınabilr mi? Bu kadar palavra bir penaltı verilir mi? Verdiği ilk penaltı yüzde yüz doğru. Kaleye giden topu kesti elleriyle Mehmet Topal. Ama atlanan bir şey var burada da. Nerede kart Mehmet Topal’a? Kartın rengi tartışılır bile. Kırmızı bile olabilir. Çünkü top kaleye gidiyor. Ama nerede kart? Emre’ye Meireles’e, Egemen’e gösterilmeyen kartlar da var. Ama bir kere hakemler Kadıköy’de kart gösterirlerse, Fener aleyhine karar verirlerse başlarına neler geleceğini biliyorlar. Fener’e tahkim tarafından böyle bir zırh verildi hatta. “Benim Fener aleyhine karar veren hakemim yalancıdır” dedi tahkim daha ne olsun. Dakika 90 olmuş, Fener lige havlu atmak üzere, ama mücadeleyi devam ettirmek isteyen federasyon bir penaltı uyduruveriyor. Öyle penaltı olur mu? Her maç 10 tane var bu pozisyonlardan. Karşılıklı atılacak penaltılarla 6-5’lik, 7-6’lık maçlar seyretmemiz lazım. Formasından her çekilen yere düşse penaltı müsabası seyredeceğiz sürekli. Ondan sonra da Burak Yılmaz numaradan penaltı yaptırıyor diye her yerde yazsın Fenerli medya. Webo’ya bakmadan…   

Shalke yorgunluğunun ardından Galatasaray ilk yarıda asılmadığı bir maçı ikinci yarıda kopararak puan farkını yeniden altıya çıkardı.
Bu takım Fatih Terim’in eseri. Akhisar-Shalke-Ordu şeytan üçgeninden çıkabiliyorsa bu takım saygı duyulmalı. Ama Fenerli medyaya baksan tek kelime yok. Shalke’yi elemeyi Almanya’ya bıraktı takım. Akhisar cehenneminde ikinci yarının sonlarına doğru maçı kopardıktan sonra fırtınalı havada karşılaştı Almanlarla. Hem de ağır Galatasaray Arena zeminine rağmen gol atmasını bildi, ama yediği talihsiz gol turu Almanya’ya bıraktı işte. Ondan 3 gün sonra hem de 2-0 geriye düştüğü maçta geri döndü Galatasaray. Dünyaca ünlü yıldızlarıyla Cuper’in zorlu öğrencilerinden kopardı maçı. 55.000 coşkulu seyirci, üstelik hafta içi olmasına rağmen hınca hınç doldurmuşken o zeminde oynanan bir müsabakayı izlemek reva mıdır Galatasaray taraftarına? Reva-yı hak mıdır o güzel tribünlere? Sarıgül’ün Türk futboluna sunduğu o muhteşem armağana böyle mi bakmalı Gençlik ve Spor Bakanlığı? Suat Kılıç 2020’ye aday İstanbul’un en modern ve en güzel tesisine böyle mi bakmalı? Türkiye’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki vitrini böyle mi olmalı? Drogbalar, Sneijderler bu zeminde mi oynamalı? Bana biri anlatsın. Bu rezaleti biri bana açıklasın. Cevap bekliyorum Suat Kılıç’tan. Bana bu açıklamayı borçlu Suat Kılıç. Türkiye’nin adını tüm dünyaya duyurmak için her fedakarlığı yapan Galatasaray Yönetimi’ne böyle mi teşekkür edilir? Ayıp.

19 Şubat 2013 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:19


Fenerbahçe zorlu Trabzon deplasmanından 3 puanla dönerek Galatasaray ile arasındaki puan farkının açılmasını şimdilik erteledi.
Sen de öğrendin işi hee. Miyh miyh miyh miyh.. Soruya bak… Afferim.. Ehem. Ortada Trabzon diye bir takım yoktu ki. Tek pozisyonu 35 metreden vurulan ve Egemen’in içerden çıkardığı pozisyon. Egemen tamamen içerde. O topun kale çizgisinden geçmemiş olması için Egemen’in Michael Jackson olup enivicivokki’yi söylemesi lazım asmuutkrimın diye… Bir insanın vücudunun kaleden iki metre içerde olup da kafasının bir golü önleyecek kadar dışarda olmasını biri bana anlatsın. Bunu dahi veremeyecek kadar Fenerli bir hakem topluluğu yönetiyor maçları. O kadar rahatlar ki, arkalarında Fenerli medyanın da desteğiyle istedikleri gibi düdük çalıyorlar. Bülent Yıldırım Trabzon’un atağını kesti, daha fazla doğramayayım Trabzon’u diye gönlü elvermedi de hava atışı verdi. Hem de kuralları çiğneme pahasına. Özür diledi Bülent Yıldırım adeta Trabzon’dan. Böyle bir şey olur mu? Böyle kepazelik olur mu? Maçın tekrar edilmesi lazım. Açık bir şekilde kural hatası var. Hakem futbolun bir parçasıdır. Top hakeme çarpıp gol bile olabilir. Kale direği neyse hakem de odur. Korner direği neyse hakem odur. Hakeme top çarptı diye oyun durdurulmaz. Hakem atışı yapılmaz. Ama Fener güdümlü federasyonun bu maçı tekrar etmeye yüreği yetmez. Aziz Yıldırım’ı Aziz ilan eden bu federasyon Fener’in kazandığı bir maçı tekrar ettiremez. Hem Trabzon çok kötüydü diye hakkını yemek mi lazım? “Sen kötüsün, o yüzden senin aleyhine hakem hatası da yapılabilir, kural hatası yapılabilir” denilebilir mi? Şikeci olduğu mahkeme tarafından tescillenmiş bir takım iki şaibeli golle öne geçiyor, hakem devam ettiriyor düşünebiliyor musunuz? Çocuklar bile güler buna. Hakemin daha ikinci golde oyunu durdurması lazımdı, tatil etmesi lazımdı. Tam kalecisi tutacakken topu kendi ağlarına yapıştıran Bamba 10 dakika sonda avuta giden topun önüne atıyor kendini.Hakem de bir dakika ne oluyoruz diye oyunu durdurup yardımcılarıyla konuşmuyor. Hakemin tek derdi sahaya atılan meşaleler, paralar, çakmaklar, domatesler. Böyle bir şey olabilir mi? Bir takımın, bir şehrin kaderiyle bu kadar oynanabilir mi?
Galatasaray, yeni transferi dünya yıldızı Drogba’nın ayağının tozuyla oynadığı ilk maçta üstelik deplasmanda olmasına rağmen şahane bir oyun sonrası Akhisar Belediye’yi yenmeyi başardı.
Çok güzel bir hazırlık maçıydı. Türkiye’nin gururu Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde oynayacağı çeyrek final öncesi karşılaşması için harika bir provaydı. Avrupa Şampiyonlar Ligi ama dünyanın en önde gelen futbolcularının oynadığı bir lig. İşte bu lige layık kadrosunu deneme fırsatı buldu Fatih Terim. Zorlu bir deplasmandan hem de nasıl soğukkanlılıkla çıkılacağını gösterdi. Kendisini yalnız bırakmayan muhteşem taraftarının da desteğiyle kontrollü bir futbol ortaya koydu Galatasaray. Zamanı geldiğinde de darbeyi indirmesini bildi. Sneijder ve Drogba için bulunulan “ takımı bozar” kehanetlerinin ne kadar boş olduğunu gösterdi. Bu ikilinin hem de nasıl birbiriyle uyumlu oynadığını ispat etti Akhisar maçı. Burak Yılmaz’ın bu ikilinin arasında pırıl pırıl parladığına da şahit olduk. Biter denilen Burak Drogba ile ekip olmuş, rakiplerin üstüne kara bir bulut gibi çökmüş durumda. Shalke’nin morali çok bozuktur şu an eminim. Kuralar çekildiği zaman oynamayı bekledikleri Galatasaray ile şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Avrupa’nın en iyi orta sahası ile en iyi santraforuna karşı önlem almak zorunda Shalke. İlk maçın Ali Sami Yen Arena’da olması ise avantaj bana göre. Burada atılacak goller Shalke’yi rövanşta iyice zorlayacak. Çarşamba günü Seyrantepe’de olmayı o kadar çok isterdim ki. Televizyondan görüyorum burnumun direği sızlıyo. O birbirinden güzel rengarenk kızlar… Ünal’dan gelip şöyle dese; “tamam, zamanında Galatasaray kongre üyesi olmak bana statü olarak bir şey kazandırmıyor diye istifa ettin, bir daha da Galatasaray maçına gitmem dedin. Ama bak 1,5 sene gibi kısa bir sürede kulüp tekrar senin zamanındaki Galatasaray oldu. Creme de la Creme bütün Galatasaraylılar nefis stadımızda her hafta  ellerinde “le boisson” maç seyrediyor, bir sen eksiksin” diye davet etse o kadar yarım ağızla ama ok kad dar ayaklarım kıçıma vura vura giderim ki. 

15 Şubat 2013 Cuma

Bi biiiip. Muccuk oghhh...


Merhaba abicim, canım ustam…
Hayırdır inşallah.
Abicim geçmiş olsun öncelikle. Hastaydın geçen hafta röportaj yapamadık seninle, biraz vaktin varsa rahatsız edicem seni. Kısacık bi hafta arası yazısı alıyım senden.
Konserdeyim şimdi ama söyle bakalım bip kurusu.
Abi dün gece Fenerbahçe’nin UEFA Ligi maçı vardı seyretmişsindir. Turun ilk maçında Fenerbahçe Bate Borisov ile deplasmanda oynadı. İstanbula’a 0-0’lık sonuçla döndü…
Sevgililer Günü ancak bu kadar güzel olabilirdi. Fevkaladeydi bir geceydi gerçekten. Ancak böyle anlamlı olabilirdi… Bayıldım. Sözleşilmiş, randevulaşılmış sanki... Tüm dünya seyretti futbolun güzelliğini. Bu güzellik ancak futbol sahasında olabilirdi, Belarus’lu zarif bayan bunu başardı. Nasıl bir renkti o? Reklamlar girdi ben 15 dakka sonra kendime geldim. Saten midir ipek midir… Nasıl bir bel, nasıl bir meme şey aman bip… UEFA’nın seyircisiz maça bayan seyirci alma adeti yok bereket. Olsa bu hafta seyret Şükrü Bipoğlu’nu. Birbirinden sevimsiz bip ciyak ciyak. Aynısını yapmaya kalkarlardı maazallah. Şu dünkünden iki tane gelsin her maça kombine almazsam bipin önde gideniyim. O soğuk havaya rağmen bir de düşünebiliyor musun? Bana biri anlatsın bipini bipiyim. Nasıl bir ruhtur o. Ne kadar da zarif üstünü çıkarıverdi. İnşallah örnek olmaz bizim bip taraftarına. Anında yaparız çok meraklıyızdır.
Maçın başında Meireles kırmızı kart görerek…
Böyle bir ihanet olabilir mi? Böyle bir satış olabilir mi? Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Kumaş bu işte. Bu adamın tıyniyeti bu. Ne oldu şimdi Halis? Halis’e o kadar laf eden Fenerli medya ne yazacak acaba bu Meireles bipi hakkında? Galatasaray maçında da hakeme tükürdüğü için oyundan atıldığından bahsedecek mi? Bunu hatırlatacak mı şimdi Fenerli medya?
Abi tamam belli bir algı oturttuk o konu hakkında tamam da, Meireles ikinci sarıdan atıldı o maçta hakeme tükürdüğü için değil.
Yek yeaaa.. Aç bakalım bugünkü Posta gazetesinin spor sayfasını. Bak bakalım en üstte ne yazıyo. Dur ben sana okiyim. Çıktım konserden fuayedeyim. Dinle: “Ne yaptın Meireles! Fenerbahçe’nin Portekizli futbolcusu Raul Meireles, maçın daha 4. Dakikasında Bate Borisovlu Hleb’e önce çelme takıp, sonra da tekme atınca kırmızı kartla atıldı. Meireles, futbol hayatındaki ilk kırmızı kartı da Galatasaray derbisinde hakeme tükürdüğü gerekçesiyle görmüştü. Rövanşta yer alamayacak Raul Meireles’e kaç maç ceza geleceği İrlandalı hakemin raporundan sonra belli olacak.” Gazeteciden çek bi Posta, kendi gözünle gör. İnanmıyosan at bi mail postaspor@posta.com.tr adresine, sor bunu yazdınız mı bakiyim sizi gidi bipler diye… Neyse ikinci perde başladı ben geçiyorum içeri, konser tiyatro artık ne bipse… Bip biiiiiip. Road Runner’ım ben… Otobüs geldiiii durakta durduuuuu biiiiip.. Aykut beni bipse yeri valla tiheheeyt. Mih mih mih...

5 Şubat 2013 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:18

Bu hafta da önce Beşiktaş ve yine sırasıyla Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarını kazanamadı. Haftalardır arayı açıp uzaklaşma anlamında büyüklerin birbirlerine yaptığı bir ikram var diyebilir miyiz?
Galatasaray’ın beraberliğini ayrı bir yere koymak gerek. Ligin en tehlikeli deplasmanlarından birinden hem de geriye düşmesine rağmen puan çıkarmasını bildi Galatasaray. Üstelik Bursa’nın hocası takımdan ayrılmış. Bütün futbolcular kendilerini yeni gelecek hocaya ispat etmek peşinde. Eski hocadan kesik yiyip tekrar takıma dönmek isteyen, yeni hocanın takımında da kalıcı olmak isteyen herkes canını dişine taktı Galatasaray karşısında. Takımlarını maç boyunca çılgınca destekleyen tutkulu Bursa seyircisini de unutmamak lazım. Bu şartlarda oynanan bir karşılaşmadan 1 puan çıkararak çok büyük bir iş yaptı Galatasaray. Galibiyetle dönseydi herşeyin bittiği bir hafta olabilirdi. Bu hafta da Drogba’lı kadrosuyla Ali Sami Yen Arena’da boy gösterecek Galatasaray. Bursa üstüne bir de önümüzdeki Antalya maçından alacağı 3 puan şimdiden şampiyonluğunu ilan etmesi anlamına gelebilirdi. Kritik haftalara yaklaşıyoruz. Şampiyonu bu kırılgan haftalarda kaybedilen puanlar ve yapılan hatalar belirleyecek. Cimbom bu şansı önümüzdeki haftalara erteledi, o kadar. Beşiktaş ile Fener’in Galatasaray’ı yakalamalarına ihtimal yok. Belki Antalya, o da bu hafta sonu geriye düşecek zaten. Seneye Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak kadroyu sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü Galatasaray yönetimi, orta saha ve forveti çok akıllıca bir hareketle şimdiden bitirdi. Defansa da arzu edilen parçalar monte edilince Şampiyonlar Ligi yolculuğuna çıkılacak demektir. Esas Galatasaray’ı, geleceğin Şampiyonlar Şampiyonunu seneye seyretmeye başlayacağız.

“Burası Kadıköy burdan çıkış yok” cümlesi de tarih oluyor bu arada.
İhhiiiiy hie iyeh iyeh iyeh iyeh iyeh. Sorma ya.. Hi hiy hi hi hiy… Valla ne diyim, bete… Ay dur gözümden yaş geldi. Hollandalısı penaltı kaçırıyo, defanstan kopup geleni iki metreden havaya dikiyo, kalecisi üstüne gelen topu yumurtluyo, şahane şeyler yapıyo Fener Kadıköy’de. Yani artık Kadıköy Savcısı’nı göreve çağırmaya bile gerek yok valla. “Hakemler koruyo, şimdiden şampiyon belli”, “Aziz Yıldırım Türk Futbolu’nun üstündeki en büyük gölge”, “Aykut beceriksiz, basiretsiz, sinsi” filan gibi şeylerle dahi gerek kalmadı valla. Kendi işini kendileri görüyolar nazar değmesin.

Aykut Kocaman devre arası transfer döneminin son günlerinde kadrosuna kattığı oyuncuları ayağının tozuyla ilk lig maçında ilk onbire aldı. Sonra da hepsini teker teker çıkardı. Bu tercihleri nasıl yorumluyorsunuz?
Hah böyle sor da kendime geliyim biraz… Eveeet.. Ehem... Aykut kötü hoca… Tilimde düy bitti bunu söylemekten. Kötü hoca olduğu yaptığı transferlerden de o kadar belli ki. Kendisi bile ne kadar kötü hoca olduğunu itiraf ediyor adeta. “Geçen sene herşey ne kadar güzelmiş meğer, geçen seneki kadrom ne şahaneymiş meğer, kendi ellerimle mahvetmişim işleyen makineyi.. Haydi tekrar eski günlere dönelim” dedi Aykut resmen. Üstelik prensiplerden uzak, Türk’ü Türk yapan değerleri hiçe sayan tavırlarla... Ziegler yabancı kısıtlamasına kurban gitmemiş miydi? Hem de Bienvenue gibi yeteneksiz bir forvete tercih edilerek? E Bienvenue gitti şimdi tamam. Ama Webo geldi? Hani yabancı kısıtlaması? Demek Ziegler’in gidiş nedeni bambaşkaymış. Yalan söyledi Aykut  taraftarına. Yalan söyledi Aziz Yıldırım Fener kongresine demek ki. Emre’ye ne demeli? Emre darp etmedi mi  Aykut’u? Herkesin içinde tartaklamadı mı? Hocalık, ağabeylik, babalık değerlerini ayaklar altına alıp herkesin içinde aşağılamadı mı Aykut’u? Bunları yaptı diye göndermemiş miydi Aykut Emre’yi? Şimdi niye alıyor tekrar? Sebebi çok basit: Denize düşen yılana sarılır… Orta sahası pamuk helvaya dönen, ileriye top taşıyamayan Fener, kazanmak uğruna, şampiyon olmak uğruna tüm insani ve ahlaki değerleri bir kenara iterek Emre’yi getiriyor tekrar. Fenerli bebekler, çocuklar, gençler, altyapıdaki sporcular nasıl bir örnekle büyüyecek düşünebiliyor musun? Bu körpecik zihinler gördüler ki her türlü ahlaksızlığı, ırkçılığı, kabadayılığı, terbiyesizliği yapmak serbest... Serbest olduğu gibi bunları yapana ödül de veriliyor. Cezalandırılsan bile bunları yaptığın yere tekrar dönebiliyorsun. Hem de elli bin kişiye yakın tribünler önünde ayakta alkışlanarak. Utandım televizyon başında o sahneleri izlerken. Biri bana Aziz Yıldırım ve Aykut’un bu yaptığını bana anlatsın. Hadi beni geç. Şu an takımda yer alan bir futbolcuya hocasını tartaklayan birine kaptanlık bandının nasıl verildiğini biri izah etsin. Volkan hatalı goller yemişmiş. Ben olsam ben de yerim o golleri. Sen kaptan olarak her maça en önde çıkıyorsun. Ama tukaka edilmiş, dışlanmış, vebalı gibi kulüpten kovulmuş, gittiği takımda tutunamamış bir yer cücesi gelip kolundan söküyor kaptanlık bandını. Şimdi bu adam kalede rahat olur mu? Aklı sahada olur mu? Madem Emre bu kadar önemli, bu kadar iyi futbolcu, bu kadar vazgeçilmez, neden zamanında taş basmadın bağrına? Aşağılanmayı o zaman neden kabul etmedin de şimdi ediyorsun? Göndermeden önce neden kan kusup kızılcık şerbeti içmedin? Böyle bir şey olabilir mi? Fener’in hocası tükürdüğünü yalayabilir mi? Hadi ahlaktan, bir takım değerlerden yoksunsun, tamam. Tut o zaman Emre’yi takımda geçen Haziran’da. Boşluğunu iki adamla doldurmaya çalıştı Aykut Emre’nin üstelik. Bir Portekiz punkçısıyla Galatasaray’ın artığını alarak hem de. İki kişiyi birden alıp dünyanın parasını saçarak. İngilizlere, İspanyollara eşşek yüküyle döviz ödeyerek. Şimdi o Emre tekrar takımda. Neden? Aziz Yıldırım’ın paçasını kurtarmak için. Şampiyonluk için. Yere batsın öyle şampiyonluk.