Bu Blogda Ara

24 Mart 2011 Perşembe

Salı'yı Bekleme - 5

Galatasaray tarihinin en kötü sezonunda Türk Telekom Arena’da ilk yenilgisini aldı. Nasıl bir maç oldu?

Efendim maçın bir önemi yok. Adna....

“Bi dakka şimdi.. Bu kadar yıldır bu formatta bu gazetede çıkıyoruz, ağzımı açmadım. Yalakalıktan ne desen ses çıkarmadım da bi dakka... Maçın nasıl önemi yok... Ezeli rekabet ulan bu. Her şeyini bu maça bağlamış koskoca camia. Tarihinin en sefil, en rezil döneminde. Üstüne ezeli rakibin yeni yaptırılan stadında gelip yeniyor nasıl maçın önemi yok?” diyecektim az daha... Medyanın abi abi abi diye g*tünü yalayan diğer mensuplarının da olmadığı gibi o kadar da onurlu olmadığım aklıma geldi. Abicim abicim abim.. Devam et sen.

He.. Adnan Polat iflas ettiğini artık kabul etmeli... İnan Kıraç’ın Ünal Aysal hamlesiyle Adnan Polatçı olduğumu söylemiştim. Daha önce de Galatasaray’ın Kazım’ı almasıyla artık Galatasaraylı olmadığımı açıklamıştım. Fener’in çöp poşetinin içinde kağıt atıklarının arasına bile atmadığı, kimyasal atık, domuz leşi, fare ölüsü muamelesi yaptığı Kazım’ı aldı Galatasaray. İyice bıraktım Galatasaray’ı. Yıllar yıllar önce de Galatasaray’ın kongre üyeleğinden artık bana prestij kazandıracak bir özelliği olmadığı için istifa ettiğimi söylemiştim. Maçın önemi yok ama, laf aramızda Kazım o golü atıp da Fener’in yedek kulübesine hareket çekmesinden sonra külodumun bir iki damla ıslanmasına mani olamadım da değil... Nasıl zevke geldim anlatamam. Dedim ya bıraktım Galatasaray’ı diye.. Tamam ben takım tutmuyorum ama Fener’e düşmanım galiba. Nereme kadar sokmuşlarsa artık.

Hakem Aydınus’un çaldığı veya çalmadığı düdüklerle ilgili olarak medyada pek konuşulmadı. İyi bir maç yönetti diyebilir miyiz?

Maç bitiminden bügüne kadar hakem hakkında yazılanları okuyorum ve dehşete düşüyorum. Ben başka bir maç başka bir hakem mi izledim diye düşünmeye başladım. Medyamızın tamamını takip ettim, internet sitelerini yaladım, televizyon kanallarını yuttum. Emre’den bahseden tek bir satır, tek bir görüntü bulamadım. Emre o maçta yok diye kart görmemesi mi lazım? Evde seyrediyor diye PFDK’ya sevk edilmemesi lazım? Aziz Yıldırım aldı kontrolüne tüm medyayı. Aldı kontrolüne tüm federasyonu. Galatasaray, yeni stadında oynadığı ilk derbide hem de ezeli rakibine yenilecek, Emre de evde pişkin pişkin maç seyredecek... Vah benim Türk futbolum... Yorum yok. Nokta.

Taraftarın stada götürülmesi sırasında parçalanan otobü..

Hıaaaarrgghh.. Coşarım şimdi. Bunlar hayvan. Tek kelimeyle hayvan. İnsanlıktan nasibini almamış hayvan sürüsü. Senin benim verdiğimiz vergilerle dış borçlanmayla alınan otobüsler onlar. Memur Ali Bey’in emeklli Rıza Dayı’nın rızkından kesilen paralar bunlar. Harcanan paranın, kırılan camların maddi değerinin dışında, o camların oraya takılması için harcanan elektrikten, harcanan zamandan da haberi yok bu insan müsveddelerinin. Emeğe saygısı yok, insana saygısı yok, yanından geçen arabaya saygısı yok. Yularından boşanmış vahşi bir sürü. Ben İETT’nin yerinde olsam bu otobüsleri yenilemem, bir sonraki maç seyahatinde bunları veririm yine, binsin gitsinler.

Geçenlerde televizyondaki programınızda “kaşı açılan boksöre vurarak maç alınır ama açılan o kaşa vurmak var vurmadan kazanmak var.” diyerek Fenerbahçe’nin rakiplerinin zayıflıklarını kullanarak maç kazandığı, işte Alex’in bilerek kendini yere attığı ama bunun hiç de etik olmadığı gibisinden bişey zırvaladınız. Bu hafta ise Aykut’un açılan kaşa vurmadı diye eleştiriyorsunuz.

Sean Connery’den geçen hafta bahsetmeseydim şimdi şahane bişey anlatacaktım görüyor musun? Ece’yi anlattım mı burda ben? Sweet heart. Your my heart, youmma soll. Vukabişaynin heri veyy aydont...

Alex bir gol attı bir de attırdı. Türkiye’ye geldiğinden beri en iyi sezonunu geçiriyor. Neler söyleyeceksiniz?

Şimdi Alex futbolcu filan değil. Hag...

Ya abi bi s*tir git artık yaaaaaa....

Hagi ama... UEFA? Süper Kup.. Hı?...

7 Mart 2011 Pazartesi

Salı'yı Bekleme - 4

Galatasaray Türk Telekom Arena’da ligdeki ilk puanını kaybetti. Maçı seyretmeye gelen 5.200 biletli taraftar kombine sahipleri ile birlikte yönetimi istifaya çağırdı.

Ben ligin bittiğini haftalar öncesinden söyledim. Hatta geçen sene bu zamanlardan söylemiştim bu seneki ligin bittiğini. Burdan yine söylüyorum, öümüzdeki sene de Fener şampiyon. Ben hayatta olduğum sürece Fener şampiyon. Gençlik Parkı’nda gezinen şehla zebralar bile gördü 19 Mayıs’taki Yobo’nun ofsaytta olduğunu. Bekir kafaya çıkıyor, topu kaleye gönderiyor, bırakın Serdar’ı 2,5 yaşındaki sivilceli bir akıl hastasının bile rahatlıkla kontrol edebileceği topa Yobo kan doğruyor. Düşünebiliyor musunuz? Benim yan hakemim ne durumda düşünebiliyor musunuz? Lig bitmiş. Futbol bitmiş. Utanıyorum ben bu sahnelerden. Huatınıyoruaam. Bak şakağımdaki damara. Bak bak. 9 puan geriden geldiler. Bak ağzımın kenarı köpürdü gene bak.

Trabzon şampiyonluk yolundaki en tehlikeli virajlardan birini kayıpsız atlattı. 10 kişi iken 1-0 geriye düştüğü maçı 2-1 kazanmasını bildi.

Malum Sean Connery bana çok benzer. Monte Carlo’da Grand Théâtre’da operaya girmek üzereyiz, yanımda Monaco’lu çok hoş bir hanımefendi eşlik ediyor bana. Hazretle karşılaştım. O da şaşırdı.. Kendim karşıdan geliyorum sandım dedi o en büyük James Bond. Sakalımı nasıl traş ettiğimi sordu, anlattım. Elini omzuma koydu, “Prens Philip’le de paylaşacağım bunu dostum. İlginç bir teknik. Sizden bahsedeceğim. Philip böyle minik ayrıntılardan çok hoşlanır. Bu arada yanınızdaki hanımdan dolayı kıskandım sizi” dedi. O nasıl bir İngilizce. O nasıl bir aksan. Prens Philip Kraliçe Elizabeth’in eşi. Edinburgh dükü. Sean Connery de Edinburgh’lu. O şehrin yerlisi yani. Philip çok yakın dostu. Sir ünvenı veriyor Connery’e. Arkadaşına, dostuna bundan güzel bir jest olabilir mi? The Untouchables’ı henüz çekmemiş o dönemde. Üstündeki James Bond etiketinden kurtulmak istiyor. Brian de Palma, Jim Malone rolü için Sean Connery’i düşünüyor kafasında. O da oradaydı o gece. Yanıma geldi. Konuşabilir miyiz dedi kibarca. Beni Sean Connery zannediyor düşünebiliyor musunuz? Alex Curitiba’da bile değil daha. Topa buu diyor. Ve tüm dünya biliyor ki Alex penaltıyı kalecinin soluna atar. Kalede kim var? Fener’in 100. yıl şampiyonluğunda kaleyi koruyan Serdar. Kornere doğru doludizgün giden Niang’ın önüne balıklama atlayan Serdar. O da Daniel Craig’e az benzemiyor hani. Son James Bond.

1 Mart 2011 Salı

Salı'yı Bekleme - 3

Trabzonspor kendi evinde 3 maçta berabere kalıp İstanbul’da Fenerbahçe’ye yenilince puan farkı kapanmış oldu. Yeni lider Fenerbahçe.

Ligimiz lig değil. Üstüne bir de Beşiktaş ve Galatasaray havlu atınca meydan Aziz Yıldırım’a kaldı. Şimdi Beşiktaş ve Galatasaray’ın konuşmaya hakları yok. Aziz Yıldırım sindirdi Demirören ve Polat’ı. Topuk Yaylası’nda mangalın tadına bakan Aziz’e teslim oluyor. Devre arasında mangal partisine götürdüğü spor yazarları ile medyayı da elinde tutuyor Aziz Yıldırım. Avucunun içi gibi biliyor Aziz Yıldırım medyayı ve Türkiye’yi. Topuk Yaylası’nda hakemlere demediğini bırakmadı. Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemciler Derneği’nden ses yok. Düşünebiliyor musunuz hakemler derneğinden tık yok. “Ey Aziz Yıldırım, sen benim hakemlerime, ekmeğini bu işten kazanan meslekdaşlarıma, kelle koltukta kar kış demeden sahada ter döken, hakkı yerine getirmek için cansiperane düdük çalan, bayrak sallayan adalet emekçilerine bu dediklerin reva mıdır?” diyen bir tek hakem yok ortada. Ortalığı boş bulan Aziz Yıdırım da oyunu kuralına göre oynuyor. Bu yüzden kızmıyorum kendisine. Bu lig bunu hakediyor çünkü.Tek başına mücadele eden bir Sadri Şener var. Volkan Babacan’ın yediği o hatalı!!! golleri o gündeme getirdi. Kadıköy’deki Fenerbahçe-Kayseri maçında Suleymanou olsaydı şimdi puan durumu ne haldeydi? Trabzon-Kayseri maçında Yunus Yıldırım maçı katletti. “Penaltı çalmıyor” denen Yunus Yıldırım rahat değil pozisyonlarda. Aziz Yıldırım borç ödetiyor adeta. “Geçen yılın son maçında hareket eden toptan gol yedik” dedi Aziz Yıldırım. O maçı yöneten hakemdi Yunus. Bu laftan sonra Yunus Yıldırım Fener’e çalışmaya başladı. “Fener’i şampiyonluktan etmişim bari şimdi de şampiyon yapiyim” diye çırpınıyor Yunus. Vah benim Türk futbolum.

Fenerbahçe zaman zaman zorlandığı maçta Kasımpaşa engelini de aştı. Ligin ikinci yarısında puan kaybı yaşamayan tek takım.

Şimdi Kasımpaşa takım değil bir kere. Ligin dibine demir atmış, çile dolduruyor. Ama bu Kasımpaşa bile bu paçavra haliyle Fener’i perişan edebilecek poziyonları yakaladı. Yere göğe sığdıralamayan Fener, şampiyonluğa oynayan Fener nasıl aciz durumlara düştü gördük. Yüzde yüz gol pozisyonlarını cömertçe harcadı Kasımpaşa. Fener’i rezil etti ama son vuruşları yapamadı. Fener takım değil. Her hafta Alex, her hafta Alex. Allahım şu Alex olmasaydı noolur yalvarırım çok merak ediyorum. Şansı da yaver giden Volkan armut toplar gibi topladı topları. Penaltı atışında ise vuruştan önce hareket ediyor Volkan. Topu kurtardığında 2 metre önde Volkan. Büyükşehir-Galatasaray maçında Büyükşehir’in penaltısında da Zapata vuruştan önce ileri çıkıyor ama sayılmaz o. Gol olmuyor çünkü orda. Ha kurtarsaydı ben bundan bahseder miydim, tartışılır.

Galatasaray’da işler kötü gidiyor. Türk Telekom Arena dışında maç kazanamaz oldu. Yeni sezonda da Hagi takımın başında olmalı mı?

Ben Galatasaray kongre üyeliğinden istifa etmeden önce yani Galatasaray kongre üyesi olmanın bana artık sosyal statü olarak hiç birşey kazandırmadığına karar vermemden önce maçları Ali Sami Yen’de seyrederdim. Etrafımda hep birbirini tanıyan müsteşarlar, savcılar, hakimler, hükümet danışmanları, büyükelçiler, devlet dairelerinin genel müdürleri, devlet bankalarının genel müdürleri, bakanlık çalışanları, çok uluslu veya yabancı şirketlerin üst düzey yöneticileri olurdu. Bir tane bile eğitim gönüllüsü, sivil toplum örgütü çalışanı, doğuda öğretmenlik yapan, ama izni sebebiyle İstanbul’da olduğundan maça gelmiş insan göremezdiniz. Şimdiki stadta durum ne merkezde bilmiyorum. Böyle tipler var mı lise mezunları arasında bilmiyorum. Son derece elit, ülkenin kaymak tabakası, creme de la creme tabaka oradaydı. Galatasaray Lisesi’nin kalbi oradaydı. Yeni stadtan bazen ekran görüntüleri görüyorum. Sarışın, esmer, kızıl cıvıl cıvıl turuncu, mor, pembe formalarıyla rengarenk genç kızlar. Nasıl kıskanıyorum, dişlerim kamaşıyo anlatamam. Bravo Sarıgül...