Bu Blogda Ara

18 Eylül 2012 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:4


Milli maç arasından sonra ligimiz kaldığı yerden devam ediyor. Milli maçtan sonra lig maçları oynanmadan gündeme Aziz Yıldırım’ın Ntvspor’da katıldığı program damgasını vurdu.

Aziz Yıldırım bir sabıkalı. Hüküm giymiş bir mahkum. Hakkındaki iddialar sabit görülmüş bir suçlu. Fenerbahçe’nin başkanı sabıkalı bir mahkum. Bu bir utanç. Mazisi yüz yılı aşmış bir camia için utanç. Ayetullah Bey’lerin, Faruk Ilgaz’ların, Emin Cankurtaran’ların, Ali Şen’lerin yüce makamında tescilli bir mahkum oturuyor şu sıralar. Memleket cayır cayır yanıyor, Suriye’den binlerce zavallı sığınmış feryat ederken, her gün yeni bir şehit haberi geliyorken Türkiye, futbol tarihimizin yüz karasına kilitlendi ekran başında gece yarılarına kadar. Gözümü kırpmadan seyrettim. Utanarak seyrettim. Humprey Bogart ile James Cagney’in nefis bir filmi vardır. Derslerle ibretle doludur film: Angels with dirty faces. Yani Kirli Yüzlü Melekler. Aynı mahallede büyümüş iki arkadaşı canlandırır Bogart ve Cagney… O Casablanca’nın unutulmaz “bir daha çal Sam” repliğinin sahibi Bogart büyümüş rahip olmuş, Cagney ise bir ganster. Hem de nasıl acar bir ganster. O zamanlarda da gangsterler pek muteber. O mahallede büyüyen diğer çocuklar Cagney’e öykünüyor, onun gibi olmak istiyor. Bogart ise arkadaşı için endişeli. Yapma etme diyor ama dinletemiyor. Sonunda su testisi su yolunda kırılıyor tabi. Bu lafı da çok severim. Ne zamandır kullanmıyordum. Efendime söyliyeyim Cagney yakalanıyor sonunda. Suçunun cezası da belli: İdam. Ve iki arkadaş Cagney’in son dakikalarında beraber. Michael Curtiz’in nefis yönetmenliğinde iki çocukluk arkadaşını, bir idam mahkumu ile son duasını yapacak rahip olarak izliyoruz. Cagney hala mağrur. Kendisini gangsterlerin piri olarak görmekte. Yaptıklarından gurur duymakta, asla pişman değil. Bogart yalvarıyor arkadaşına. Yetimhanedeki diğer çocuklara son bir konuşma yapması için, bu işin sonunun olmadığını anlatması için, işin sonunda ölüm olduğunu, suç işlemenin, kanunsuzluğun hem de nasıl kötü bir şey olduğunu kendisini örnek alan o çocuklara anlatması için yalvarıyor. Dinlemiyor arkadaşını Cagney. O son konuşmayı yapmıyor. Ama ne yapıyor biliyor musunuz? İdam edilecekken boynuna ilmek geçmişken herkesin duyacağı şekilde yalvarmaya başlıyor. Kendini asmamaları için, canına kıymamaları için ağlamaya başlıyor. İnfazın gerçekleştiği odanın dışında kendisini örnek alan o çocuklar içerden bir çocuk ağlaması sesi duyuyorlar adeta. O örnek aldıkları heybetli gangsterin meğer ne kadar korkak, ne kadar pısırık bir adam olduğunu duyuyorlar. Güzelliğe bakar mısınız? Arkadaşının çocuklara telkinde bulunmasını isteyen Bogart bu daha etkili davranış karşısında göz yaşlarını tutamıyor. Kahramanlarının korkak biri olduğunu gören çocuklar ise onu idolleri olarak görmekten vazgeçiyorlar hemen o anda… Bekledim. Bütün gece bekledim Aziz Yıldırım ne diyecek, nasıl özür dileyecek, istifasını nasıl açıklayacak diye bekledim. Bir James Cagney şovalayeliği bekledim kendisinden. Aziz Yıldırım hiç değişmemiş. Yazık. Yazık peşinden koşan yavrucaklara.

Bir diğer gündem maddesi de Alex için dikilen heykel.

Naapiyim? Halka açık bir yerde Metin Oktay’ın, Turgay Şeren’in heykeli olmamasının ayıbından girip ters kepçe mi yapiyim hazır takım liderken? Yoksa Alex de kim heykel de ne demek Hagi’nin yok daha dur hele şeklinde mi geçiriyim. Hadi ama herşeyi benden bekleme afacan söyle biş…

Abi boşver onu sıcak haber geldi. Fenerbahçeli atlet Karin Melis Mey olimpiyatlarda doping yapmış. Buna ne dersin?

Vallaha mı? Fenerbahçeli atletler sistemli olarak doping yapıyor. Bunu herkes biliyor. Aziz Yıldırım’ın amatör branşlara verdiği destek bu işte. Güney Afirkalı’yı Türk yapıp doping makinesi haline getiriyor Aziz Yıldırım. Türk futboluna etmediğini bırakmadı, amatör branşlara el attı Aziz Yıldırım. Türk bayrağı bunun için mi gitti olimpiyatlara? Bunun için mi veriyoruz bu kadar şehidi? Dostluğun kardeşliğin yuvası, centilmenliğin beşiği, yardımlaşmanın ocağı olimpiyatlara reva mı bu? Kemikleri sızlıyor Baron Pierre de Coubertin’in, Sinan Erdem’in. İki santim daha fazla atlayacak diye atlara şırınga edilen ilacı zerkediyor Aziz Yıldırım elleriyle gencecik bedenlere. 

11 Eylül 2012 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 Milli Maç Özel


Selçuk İnan’ın Hollanda maçında kadroya alınmamasının ardından eleştirilen Abdullah Avcı yönetimideki milli takımımız Estonya’yı yenerek Hollanda maçını unutturdu.

Şimdi bir hocanın kafasındakiler farklı olabilir. Takımı çağıran, kampta toplayan, o takımla yaşayan, onlarla beraber vakit geçiren, antrenman programlarını oluşturan, futbolcunun o gün kaç kalori aldığını, bir önceki gün kaç kilometre koştuğunu metresine kadar bilen, not tutan, geceleri üşümesin diye üstünü örten teknik direktör ve yardımcıları. Buna saygı göstermek lazım. Kafasında bir oyun planı vardır, bir şablonu vardır, onu uygulamak üzere hamlelerini yapar hoca. Rakibe göre tedbirlerini alır, gerekirse Selçuk’u yedek oturtur, Tolga’yı sağ bek oynatır. Hocayı yermek, yerden yere vurmak kolay olan. Hocanın ne yaptığını anlamaya çalışan yok medyada. Mal bulmuş Ma’ğribi gibi atladı medya. Mağribi yazılmaz Ma’ğribi yazılır. Afrika’nın Mısır hariç diğer kuzey ülkeleri. Fenerli medya Alex-Aykut maçının rövanşının peşinde. Abdullah Avcı’nın kellesinin peşinde Fenerli medya. Selçuk’u dolduruşa getirme, isyan ettirme peşinde medya. Fener’in rakibini baltalama, düzenini bozma, tekerine çomak sokma peşinde medya. İsteniyor ki Selçuk baş kaldırsın, hocalarının üzerine yürüsün, krampon fırlatsın. Abdullah’a kafa atsın, Fatih’e parmak atsın istiyor Fenerli medya.

Hakemin maça 2 dakika uzatma verdiği anlarda Burak’a tribünlerden ağıza alınmayacak küfürler, hakaretler yükseldiğine şahit olduk. Üzücü değil mi bu?

Utandım. İnsan olduğumdan utandım. Üstelik hem de ulusun, ülkenin, memleketin hem de nasıl, birliğe, beraberliğe, sevgiye, inanca ve kucaklaşmaya muhtaç olduğu şu günlerde Şükrü Saraçoğlu’ndaki o hayvanların çıkardığı sesten bir Türk olarak değil bir insan olarak utandım. Afyon'da tüm yurdu yasa, endişeye, hatta dehşete düşüren bir olay yaşanmışken, 25 tane gencecik filiz yapraklarını açmadan toprak olmuşken, bir vatan evladına reva görülen muameleyi göz yaşlarıyla izledim evimde. Burak’ın gözlerinde korkuyu, endişeyi, çaresizliği görüp de dehşete düşmemek mümkün mü? Çırpınıyordu Burak. Haksızlığa uğramış ilkokul birinci sınıf talebesinin annesini arayan gözleriyle bakıyordu yedek kulübesine, şeref tribününe. Kurtarın beni, alın beni buradan diye inliyordu hocasının gözlerinin derinliklerine bakarken. Tek suçu ay yıldızlı formayı giymek düşünebiliyor musun?. Mesleği gereği bir takımda top oynamak zorunda, karnını doyurmak ailesine bakmak zorunda Burak. Ama mesleğini icra ederken giydiği forma maçın oynandığı stadın sahibi kulübün ezeli rakibine ait. O stadın seyircisinin umurunda değil o an hangi maçın oynandığı. Ezelli rakibinin bir futbolcusu vatani görevini yerine getiriyormuş umurunda değil gözü dönmüş fanatiklerin. Bu topluma nefreti, kulüpçülüğü, ben ve öteki kavramını öğreten, ülkeyi kutuplaştıran, düşmanlığı getiren adam yaptı o stadı. Gurur duymuştur seyrederken Aziz Yıldırım. Eseriyle övünmüştür Burakcık boynu bükük soyunma odasının yolunu tutarken. 

3 Eylül 2012 Pazartesi

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:3


Tüm Türkiye Alex’in oyundan çıktıktan sonra Aykut Kocaman’ın yüzüne bile bakmamasını konuşuyor. Taraftarın sevgilisi haline gelmiş sembol bir futbolcunun böyle davranmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Alex Avrupa’nın ikinci sınıf takımında göze batmış bir Brezilya şoparı. Türkiye’de aldığı dakikayı herhangi bir Avrupa takımında alması mümkün değil. Kendisine verilmiş şansı Türkiye’de iyi değerlendirdi diyebiliriz. Ama başka bir yerde esamesi okunmaz. Belçika’da yaşayan bir maden işçisine Alex kim diye sorsan tanımaz. Ama Mikronezya’daki denizatı çobanına Hagi’yi sor kariyerini anlatsın sana. Hagi bir ülkeye gelmiş en iyi yabancıydı. Hala da öyle…

Abi Messi-İspanya? Ronal… Pardon abi…
Alex ekmek yediği topraklara ihanet ediyor. Sevgiyi suistimal ediyor. Sokakta top oynarken kendini Alex’le bir koyan çocuğun topunu patlatıyor Alex. Anne-baba demeden önce Alex demeyi öğrenen çocukların mamalarına zehir katıyor Alex. Bu ülkenin yetiştirdiği en önemli golcülerden birine sırt çeviriyor, suratına bile bakmıyor düşünebiliyor musunuz? Eline ekmeği veren, çocuklarının karnını doyuran adama reva gördüğü hareketleri ibretle izledim televizyondan. Aykut’u harcadı, bir Türk hocayı paçavraya çevirdi Alex. Ey Türk halkı ben senin kanından gelen birinden daha üstünüm, ben Alex’im, beni oyundan bir Türk çıkaramaz diye haykırdı milyonların önünde oyundan çıkarken. Vah benim yalnız ülkem. Daha maçın başında Yobo’ya çarpan topun kornere çıktığını herkes gördü. Stadtaki yirmi bin, televizyonlarının başındaki yetmiş milyon, herkes gördü. Cibuti sahillerinden Saint Vincent ve Grenadinler bozlaklarına kadar tüm dünya gördü o korneri ama Aziz Yıldırım’ın kuklası olmuş MHK’nin kara gömleklileri görmedi. Boşuna oynanıyor bu lig, şampiyon Fenerbahçe.
Galatasaray Avrupa’da bile ender görülen muhteşem stadında taraftarının da çılgın desteğiyle sahadan 3 muhteşem golle galip ayrıldı. Galatasaray artık liderliği bırakmaz diyebilir miyiz?

Stad muhteşem. Bu stadı Türk futboluna kazandıranlara teşekkür etmek lazım. Başta ben olmak üzere...  Rahmetli Özhan maket peşinde koşarken ben rahmetli Kenan’ın programında Sarıgül’ün arazisinden bahsetmeseydim bugün o stad yoktu. Gerçi Sarıgül’ün projesinde villalar, havuzlar, tiyatro salonları, buz pisti, havaalanı, hastane, basınç odası filan da vardı da bu kadarını kopardık. Bu da yeter zaten. Gereğinden fazla şey isteyeceksin ki esas istediğini koparabilesin. Çaktın? Ben iki yıla kalmaz spor salonu da yaptırtırım oraya seyret bak. 

Beşiktaş da nihayet galibiyetle tanıştı. Şampiyonluk yolunda Galatasaray’ı yalnız bırakmaz diyebilir miyiz?

Amaan ne sıkıcı. Salla Beşiktaş’ı. Diyebiliriz...