Bu Blogda Ara

17 Ekim 2012 Çarşamba

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:7


Mill Takım üstüste iki maçını da kaybederek Brezilya yolculuğunu mucizelere bıraktı. Sizce Milli Takım’da sorun nerede?
Hiç şaşırmadım. Daha Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaki Romanya maçının seromonisinde anladım bu iki maçı da kaybedeceğimizi. Futbolcular daha sahaya çıkıyorken belliydi bizim Brezilya maceramızın bu hafta biteceği. Milli takım sahaya çıkıyor, Kadıköy’de kaptan Emre. O Sarıgül’ün Türk futboluna muhteşem armağanı TT Arena’da tribünlere yapmadığı terbiyesizliği bırakmayan, Türkiye gibi hem de nasıl misafirperver bir ülkede meslekdaşına kahrolası zenci diyecek kadar kafatasçılaşan Emre Milli kaptan. Ve bu sonuca şaşırıyoruz öyle mi? Sonra bakıyoruz takımın geri kalanına. Benim mi gözlerim yanılıyor diyorum, Abdullah Avcı bu maça Fenerbahçe’den kimseyi almadı mı diyorum ki, Fenerliler gelmeye başlıyor. Volkan, Topuz, Gökhan, Hasan Ali… Arka arkaya. En son onlar giriyor Saraçoğlu’nun zeminine. Fenerbahçe formasıyla çıktıkları kendi evlerine bu sefer milli forma ile kainatın hakimi gibi, assolist gibi çıkıyorlar. Seromoni için sıra olunduğunda ise ayrılmaz dörtlü en kenarda yine yanyana. Ben bu yaşıma geldim, ay yıldızlı forma altında böyle bir birlikteliğe ilk kez şahit oldum. Bunun adı resmen grupçuluk. Bunun adı kendini soyutlama. Bunun adı takımın geri kalanını umursamama. Bunun adı aslında mesaj… Aziz Yıldırım’ın Türk Milli futbol takımını kullanarak adamları aracılığı ile verdiği bir mesaj bu. Siz Alex’i yolcu etmeye havaalanlarına koşarsınız ama biz burdayız mesajı veriyor Aziz Yıldırım kendi taraftarına. Üstü kapalı bir mesaj bu. Fenerbahçe zaten Alexçiler ve diğerleri olarak takım içinde bölünmüşler. Bunu herkes biliyor. Alexçi Fenerliler Abdullah Avcı tarafından bir güzel kulübeye çekilmiş. Caner, Mert, Bekir, Egemen... Avcı kulübeye çekti Alexçileri. Herkes biliyo bunu. Ama Semih kadro dışı. En Alexçi o çünkü. Peki nerde o Semih o gün? Havaalanında tabi ki... Kendi stadında milli maç seyredeceğine, arkadaşlarına 2008 cengaverlerinden biri olarak destekleyeceği, moral vereceği yerde Semih, Sabiha Gökçen’de Alex'in oğluyla kukalı saklambaç oynuyor. Hırvatistan kahramanı Semih bu. Çocuklarına isim koymayı bekleyen taze babaların, o son dakikada attığı gol ile birlikte ezanla okuyup evlatlarının kulaklarına fısıldadığı isim Semih. İlk kez milli heyecan yaşamaya başlamış genç futbolcuların gözünde hem de nasıl bir kahraman düşünebiliyor musunuz? Onların yanında, kadroya giremeyen gençlerle birlikte tribünde otursa, ellerini ağzının yanına götürüp “haydi” diye bağırsa bile sahada nelerin değişebileceğini en iyi bilenlerden Semih. Ama bunları yapacağına Alex’in yanında alıyor soluğu Semih. Canı cehenneme milli formanın diyor. Aziz Yıldırım’ın yaptıklarına bakar mısınız? Bütün bunları milli maça taşımanın manasını biri bana açıklasın şimdi. Bu mu Milli Takım? Türk Milli Futbol Takımı bu mu?

Abdullah Avcı yaptığı - yapmadığı oyuncu değişiklikleri ve saha yayılışı ile ilgili çok eleştirildi. Sizce Abdullah Avcı ile yola devam edilmeli mi?
Sorun sadece Abdullah Avcı’da olsa keşke. Milli takımı umursayan yok ki. Milli takım ikinci takım. Kendi takımı kazansın, şampiyon olsun ondan sonra ne olursa olsun taraftara göre. Abdullah Avcı sanki son iki maçı kaybetmemiş gibi neredeyse kahkalar atarak röportaj veriyor. Benim vergilerimle hayatını kazanan Avcı benim gözümün içine baka baka pişkin pişkin gülüyor. Gülüyor çünkü bir baskı yok ki üzerinde... O kadar rahat ki... Neden rahat olmasın? Kendi sahasında, evinde, vatanının topraklarında, Türkiye’de bir maça çıkıyor takımı. Kırmızı-beyaz, ay-yıldızlı bayrağı taşıyan formanın başında ülkesine gurur kazandırmak için saha kenarından yönetiyor takımını. Destek bekliyor tribünlerden de. Sahaya sürdüğü onbir yüreklensin, arkasında ne gibi bir güç olduğunun farkına varsın istiyor Abdullah… Metin Oktay’ın, Turgay Şeren’in, İsfendiyar’ın, Ergün Penbe’nin şerefle taşıdığı milli formayı sırtlarında taşıdıklarını anlasınlar, kendi topraklarında rakiplerini dize getirsinler diye futbolcularını ittirecek bir uğultu bekliyor tribünlerden. Ama yok... Tribünler Alex de Souza diye bağırıyor. Düşünebiliyor musunuz? Brezilyalı bir topçunun adı yankılanıyor Kadıköy’de milli maç oynanırken. “Dağ Başını Duman Almış” beklerken “Hava Nagila” melodisiyle Alex de Souza diye bağırıyor Kadıköylüler. Musevi tavernası oluyor Şükrü Saraçoğlu. Ben Abdullah Avcı’nın yerinde olsam gülmekle kalmaz kola içip öğle çıkardım röportaja, kameraya bakıp bir de geğirirdim üstüne...

10 Ekim 2012 Çarşamba

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:6


Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde ikinci maçında da gol atamadı, hatta son iki lig maçında 5 puan kaybetti. Beşiktaş ise sonuncusu Fenerbahçe’ye olmak üzere üç maç üst üste kaybetti. Ama Türk futbolunun gündemi Alex.
Utanç verici. Alex kim? Ne yapmış bu ülkenin futbolu için? Kupa mı getirmiş Avrupa’dan? Arjantin’den Çin’e Kartal’dan Maltepe’ye kadar kime göstersen tanır Hagi’yi. Bırak Hagi’yi Mısır’da Türk olduğunu öğrendikleri zaman hemen başlıyolar yavaş yavaş Hasan Şaş demeye. Burnumuzun dibindeki komşumuz Yunanistan’ın başkentinde yaşayan birine Alex’in resmini göstersen “kim bu şopar Robinson’un Cuma’sı mı?” diye sorarlar. Biz ne yapıyoruz bu Alex için? Heykeller dikiyoruz, uğurlama törenleri düzenliyoruz. Hem de ne zaman? Milli Takım’ın en hayati maçlarından birini oynayacağı saatlerde. Hem de o Alex’in top koşturduğu Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak, belki de Brezilya yolunda kaderimizi çizecek, Milli Takımın tarihinin en önemli maçıyla aynı saatlerde. Otobüs kaldırıyor Aziz Yıldırım. Bana biri bunun ne demek olduğunu anlatsın. Fenerbahçe taraftarı milli maça gitmiyor havaalanına gidiyor düşünebiliyor musunuz? Türkiye mi Alex mi diye soruyorsunuz Alex diyor Aziz Yıldırım. "Kendi sahanızda Milli Takım’ı seyretme şerefine erişmek umurunuzda olmasın, gelin Alex’i yolcu edelim ey Fenerbahçeliler" diyor Aziz Yıldırım. Volkanmış,  Gökhan Gönülmüş, Canermiş, Mehmet Topalmış.. "O milli formayı terleten diğer Fenerbahçeliler'in de canı cehenneme" diyor Aziz Yıldırım Alex için otobüs kaldırarak.

Ordu’daki yenilgiden sonra TT Arena’da son dakikada kaçan bir üç puan. Melo isteksiz. Elmander formsuz buna rağmen hep oyunda ve Baros yedek. Hamit tanınacak halde değil. Galatasaray’da neler oluyor?
Abdullah Avcı dinamiti yerleştirdi, Fenerli medya da fitili ateşledi, işte sonuç. Bütün futbolcular tedirgin. Ya biz de Selçuk İnan gibi Fenerli medyanın diline düşersek diye tedirgin Galatasaray topçusu. Hata yapmaktan korkuyorlar çünkü. Bir tanesi yanlış bir pas verse hoca da onu oyundan alsa başlayacak Fenerli medya. Mehmet ile Fatih’in arası açık, Fatih Ahmet'i sildi diye yazmaya başlayacak. Taraftarın attığı twitler çarşaf çarşaf yer alacak sütunlarda. Futbolcuların saha içindeki olmayan konuşmaları olmuş gibi fotoroman olarak verilecek internet sitelerinde. Medyamız bu. Kumandası da Aziz Yıldırım’ın elinde. Metris’teyken de Ali’nin elindeydi. Güçlü adıyla, güçlü markalarıyla reklam tehditleriyle parmağında oynatıyodu Ali medayı. Çok konuştum Rahmi’yle Nazenin’in güvertesinde. "Sana zarar veriyor, soyadına zarar veriyor bu oğlan" dedim de anca ikna ettim Rahmi’yi. Ama hala Aziz’in locasında hala yanıbaşında Ali. Medyaya gözdağı vermeye devam ediyorlar. Son dakikada berabere kaldı diyoruz ama hangi golle berabere kaldı Galatasaray? Üç kez kaleciden dönen topta hem de üç kez ofsayttan yediği golle. Dördüncüde de gol oldu artık. Hakemle birllikte attı Eskişehir adeta. İlker Meral’in araya girip Muslera’yı tutmadığı kaldı neredeyse gol olsun diye. Bundan iki satır bahseden gazete var mı? Bunu üç saniye konuşan televizyon var mı? Böyle bir şey olabilir mi? Tercüman Samet Beşer Esad’ın önüne geçiyor düşünebiliyor musunuz? Bana bunun birisi anlatsın... Bir tercümanın ülke gündemine "son dakika" diye düşmesini bana biri anlatsın. Aziz Yıldırım almış medyayı kucağına hoplatıyor. Omzundan alıp dizine, oradan da bacak arasından döndürüp ayak içiyle sektiriyor. MHK’yi de ensesine almış şınav çekiyor Aziz Yıldırım. Bu sene şampiyon Fenerbahçe. Bu korkutulmuş hakemlerle şimdiden kutlu olsun Fenerbahçe’nin şampiyonluğu. CAS davasının geri çekilmesinin karşılığı bu. Platini; "davayı çekersen önümüzdeki sene şampiyon sensin" dedi Aziz Yıldırım’a. Demirören’e de; "Fenerbahçe şampiyon olmazsa 2020’yi size vermem" dedi, pazarlıklar tamamlandı. Herşey ortada. Vah zavallı Türk futbolu.

Beşiktaş kan kaybetmeye devam ediyor. Üç maç ve üç yenilgi. Quaresma ile yolları tekrar birleştirdiler.
Ya çok zevsiz, çok renksiz bir konu bu. Hem ben Beşiktaş’ın başkanını şahsen tanımıyorum ki. Burada adıyla bahsedemedikten sonra ne yapayım ben öyle başkanı. Fikret şöyle arkadaşımdır, Fikret böyle iyidir, Fikret’in çiftliğinde keyifli bir gün geçirdim, diyemedikten sonra ne yapayım ben Beşiktaş’ı.  

2 Ekim 2012 Salı

Çarşamba'yı Bekleme / 2012-2013 No:5


Bir haftalık aradan sonra tekrar beraberiz. Alex’in sözleşmesinin feshedilmesi hakkındaki düşünceleriniz neler?
Şimdi Alex bu ülkeye gelmiş en yetenekli futbolculardan biri. Hatta belki de en iyisi. İzlemek bir şölendi kendisini. Bizim ev malum. Fenerlisi Galatasaraylısı beraber seyrederiz. Hangi maç olursa. Ama Fenerbahçe maçlarını bir başka seyrederdik. Alex vardı çünkü. Top ayağına geldiğinde acaba şimdi ne yapacak, acaba şimdi ne harikalar yaratacak diye televizyonun dibinde seyrederdik. Daha top ayağına gelmeden bilirdi nereye atacağını. Pas mı verecek, pas verdiği adamı golle burun buruna mı getirecek, yoksa kaleye hareketlenip gol mü yapacak diye merakla beklerdik. Sürprizlerle doluydu Alex. Holly yapardı bana bu küçük sürprizleri. Bazı Pazar sabahları kalktığımda yastığımın başucunda minik kağıt parçaları bulurdum. En tatlı aşk sözcükleri, taze kızarmış ekmek kokusu burnumda. Alex’in bir pası, topun bir dibine girişi Holly’nin kulağıma fısıldadığı muzip davetler gibi heyecanlandırırdı beni. Frikik olunca iddialar uçuşurdu evde. Hangi köşeye bir tablo gibi asacak meşin yuvarlağı diye… Canlı gözlerle izleyemediğime yanarım Alex’i. Sanki Türkiye’deki tüm stadlar kapılarını artlarına kadar açmış beni bekliyolarmış gibi. Galatasaray kongre üyeliğimden istifa ettiğim dönemden beri maçları protesto ediyorum malum. Çünkü Galatasaray kongre üyeliğinin bana kattığı bir değer yoktu falan filan. Şimdi yavaştan Canaydın’ın rüyasını canlı görmek için içimde bir kıpırtı yok değil hani. Nerden nasıl kimin ısrarlı davetini kıramasam da TT Arena’nın bir locasında viskimi yudumlarken Fatih’in aslanlarını seyretsem diye nihayetimdeki tüyler hem de nasıl seyiriyor belli değil. Etrafta da şahane hanımlar varmış diyolar. Bir tanesi testiyi kırmad…

Abi..
Alex alex… Aziz Yıldırım yedi Alex’i. Çekemedi bu kadar yıl kendisinin heybetini geçmesini. Attı Alex’i taraftarın önüne. Alex ne yaptı ki? Yedek kalmak kolay mı? Kıskandı Aykut da Alex’i. Rekorunu kıracak diye kıskandı. Türkiye’ye gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolcuyu harcadı bu ikili.

Abi Hagi?
Off the record yap bakiyim. Bu kadar zamandır karıştıramadık, kendi elleriyle düştüler, bozma. Şşşşş ;) Çoğu da okur beni bunların, dolduruşuma gelir bilirim. Rasim’i, Erman’ı, Ziya’yı, Serhat’ı, Çakar’ı, Gökmen’i seyrediyolar mal gibi. Ben de değişik geliyorum, ters kepçeler filan. Seyret bak şimdi “Zalim Sakallı bile ne diyo Alex için, helal olsun” bile derler yarın…