Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde ve
Türkiye’de fırtına gibi esmeye devam ediyor. Bu hafta da kendi sahasında
Fenerbahçe ile oynayacak. Ligin kaderinin çizileceği bir hafta olur mu?
Galatasaray’ın
işi çok kolay. Tek rakibi kendisi demiştim. Onu da yavaş yavaş bertaraf ediyor.
Aklıyla kendini de rahatlatıyor artık. Portekiz’de yazılan destandan ve saatler
süren yolculuktan sonra, ayağının tozuyla, çorak Anadolu’nun en dondurucu
ikliminde, en zor deplasmanların birinde lige damgasını vurmuş Yiğidolar’ın diyarında,
o stada gelen herkesi hem de nasıl baskı altına alan muhteşem seyirci önünde
hiç de kolay olmayan bir maça çıktı Galatasaray. Futbol zekasıyla işi bitirdi.
Maç başlar başlamaz golünü attı, taraftarına rahat bir maç seyretti. Eğer o
golü geciktirseydi, Sivas’ın atacağı bir beraberlik golü kalan dakikalarda zora
sokabilirdi Galatasaray’ı. Golü erken bularak kendine de zaman kazandırdı
Galatasaray. As kadrosuyla yazdığı Portekiz destanından sonra yorgun argın
geldiği deplasmandan üç puanı kaptı. Tebrikler Fatih Terim.
Fenerbahçe yine zorlanarak taraftarını
endişeye sevketti. Bu hafta da deplasmanda Galatasaray ile oynayacak. Ligin
kaderinin çizileceği bir hafta olur mu?
Maç Pazar
günü saat sekizde oynanacak ama Fenerli medya bugünden başlar maça... Hergün
manşetlere taşınacak başlıklara dikkat edelim. Galatasaray’ı ve muhteşem
taraftarını hem de nasıl tahrik etmek için şimdiden neler yapacak Fenerli medya
hep beraber izleyelim. Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkmayı, hem de
Avrupa’nın en zorlu liglerinden, Hagi’yi çıkarmış Romanya ile Brezilya ekollü
Portekiz liglerinden gelen takımların arasından sıyrılmayı başaran
Galatasaray’dan nasıl bahsediliyor, Kıbrıs’ın Rum Kesimi’nden gelen, geçimini
Akdeniz güneşi altında gel keyfim gel ağları onararak sağlayan balıkçı köyünün sokak
takımını geçen Fener’den nasıl bahsediliyor zaten görüyoruz. Avrupa’da esamesi
okunmayan bir Alman kasaba takımı, Türkiye’de, İstanbul’un göbeğinde,
Kadıköy’de elini kolunu sallayarak üç tane birden atıyor ama benim medyamda ses
yok... Bana bunu biri anlatsın… Türkiye Futbol Federasyonu’nun Türkiye’yi
temsil etmesi için Avrupa’ya gönderdiği takım hezimete nasıl uğrar bana
hesabını versin. Bu da medyada nasıl yer bulmaz bana birisi gelsin bunun hemen
hesabını versin çabuk. Avrupa’nın ikinci sınıf kupasında ikinci sınıf
takımlarla oynayıp bir üst tura çıkmayı marifet zannediyor Fenerli medya. Bunu
da muhteşem bir zafer olarak anlatıyor televizyonlarda, gazetelerde,
internette… Şimdi böyle bir durumda derbiden nasıl bahsedilir? Eşit bir
müsabakadan, kardeşlikten, dostluktan, spordan nasıl bahsedilir. Utanç verici…
Tek kelimeyle utanç verici.
Fenerbahçe – İstanbul Büyükşehir
Belediye maçında hakemin verdiği kararlar oldukça eleştirildi. Özellikle
Fenerbahçeliler kendilerine yapılan faullerin verilmediğini, Belediyeli
futbolculara yapılan müdahalelerde çalınan her faul düdüğünün doğru olmadığını
söylediler.
Geçiniz. Biz
başka bir maç mı seyrettik? Süleyman Abay harika bir maç yönetti. Gördüğünü
cesaretle çaldı. Ama sonra kaçınılmaz olarak kabadayı Aykut’un öğrencilerinin
ablukasına uğradı. Bülent Korkmaz yetişti de kurtardı Süleyman’ı. Ya
yetişmeseydi nasıl çıkacaktı Süleyman oradan bana biri anlatsın. Takım
elbisesini giysin, kravatını taksın, önünü iliklesin, ellerini önünde birleştirsin,
saygılı bir ifadeyle, yalvaran bir ses tonuyla, nemli gözlerle bana gelsin
hesap versin. Hakemi Kadıköy’deki o linç ortamından, Fenerli futbolcuların
elinden almaya koştu Bülent Korkmaz. Türkiye’ye tarihinin en büyük zaferini
yaşatmış, en büyük gururu yaşatmış, en büyük kupayı elleriyle gökyüzüne
kaldırmış büyük kaptanı gördü de insafa geldi Fenerli futbolcular. Soyunma
odasına gidemiyordu Süleyman. Ama Süleyman gibi cesaretli olmayanlar ne yapacak
bundan sonra? 45 dakika efor sarfetmiş, adrenali tavan yapmış, yorgun, zavallı
hakeme dinlenmek üzere soyunma odasına gitmesi için müsaade edilmiyor
düşünebiliyor musunuz? Zaten Aziz –Aykut ikilisinden korkan hakem bunları da
görünce nasıl maç yönetecek Kadıköy’de? Şampiyon şimdiden belli. Fenerbahçe’ye
hayırlı olsun.
Galatasaray-Beşiktaş arasında oynanan
tekerlekli sandalye basketbol maçında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekran başında gözlerim doldu... O görüntüleri gördüğümde kendimi nasıl
hissettim tarif etmemin imkanı yok. Son yıllarda kendimi o halde en son ne
zaman buldum hatırlamıyorum. Tek kelimeyle dondum kaldım. Şimdiye kadar
Türkiye’de böyle bir şeyle karşılaşmadım... Kendime geldiğimde gözlerimden
damlalar süzüldüğünü farkettim. Sonra da bıraktım kendimi, hıçkıra hıçkıra,
katıla katıla ağladım. Bu yaşıma geldim, ilk kez bir engellinin nasıl insan
yerine konulduğunu, engelliye engelli olmayana davranıldığı gibi davranıldığını
gördüm… “Senin de diğerlerinden farkın yok, senin engelli olman birşeyi
değiştirmiyor diye” destek olunduğunu gördüm. Altından tekerlekli sandalyesi
alınan, sandalyesi parçalanan, hırpalanan, dövülen, küfür edilen, sürüklenen
kardeşlerimizin yerine koydum kendimi ağladım. “Hayatının en güzel gününü geçiriyor olmalısın, yaşa
engelli kardeşim, gün senin günün” diye haykırdım. Ellerim patlayana kadar
alkışladım. Televizyonda görüp de imreniyordu belki telerlekli sandalyeye
mahkum Ahmet. Televizyonda gördüğü sahneleri yaşayamacağını, sağlıklı vatandaş
gibi dayak yiyemeyeceğini düşünen Mehmet sen de çok yaşa. İşte Galatasaray bu,
Beşiktaş bu. İşte büyük kulüp olmak bu. Bir kez daha Türkiye’nin aydınlık yüzü
nasıl olunur gösterdi Galatasaray. Bu insanlık gösterisinde hem de nasıl destek
verilir gösterdi Beşiktaş. Bu sahneleri bana izlettiren herkes çok yaşasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder