Selçuk İnan’ın
Hollanda maçında kadroya alınmamasının ardından eleştirilen Abdullah Avcı
yönetimideki milli takımımız Estonya’yı yenerek Hollanda maçını unutturdu.
Şimdi bir hocanın
kafasındakiler farklı olabilir. Takımı çağıran, kampta toplayan, o takımla
yaşayan, onlarla beraber vakit geçiren, antrenman programlarını oluşturan, futbolcunun
o gün kaç kalori aldığını, bir önceki gün kaç kilometre koştuğunu metresine
kadar bilen, not tutan, geceleri üşümesin diye üstünü örten teknik direktör ve
yardımcıları. Buna saygı göstermek lazım. Kafasında bir oyun planı vardır, bir
şablonu vardır, onu uygulamak üzere hamlelerini yapar hoca. Rakibe göre
tedbirlerini alır, gerekirse Selçuk’u yedek oturtur, Tolga’yı sağ bek oynatır.
Hocayı yermek, yerden yere vurmak kolay olan. Hocanın ne yaptığını anlamaya
çalışan yok medyada. Mal bulmuş Ma’ğribi gibi atladı medya. Mağribi yazılmaz
Ma’ğribi yazılır. Afrika’nın Mısır hariç diğer kuzey ülkeleri. Fenerli medya
Alex-Aykut maçının rövanşının peşinde. Abdullah Avcı’nın kellesinin peşinde
Fenerli medya. Selçuk’u dolduruşa getirme, isyan ettirme peşinde medya. Fener’in
rakibini baltalama, düzenini bozma, tekerine çomak sokma peşinde medya.
İsteniyor ki Selçuk baş kaldırsın, hocalarının üzerine yürüsün, krampon
fırlatsın. Abdullah’a kafa atsın, Fatih’e parmak atsın istiyor Fenerli medya.
Hakemin
maça 2 dakika uzatma verdiği anlarda Burak’a tribünlerden ağıza alınmayacak
küfürler, hakaretler yükseldiğine şahit olduk. Üzücü değil mi bu?
Utandım.
İnsan olduğumdan utandım. Üstelik hem de ulusun, ülkenin, memleketin hem de nasıl, birliğe, beraberliğe, sevgiye, inanca
ve kucaklaşmaya muhtaç olduğu şu günlerde Şükrü Saraçoğlu’ndaki o hayvanların
çıkardığı sesten bir Türk olarak değil bir insan olarak utandım. Afyon'da
tüm yurdu yasa, endişeye, hatta dehşete düşüren bir olay yaşanmışken, 25 tane gencecik
filiz yapraklarını açmadan toprak olmuşken, bir vatan evladına reva görülen
muameleyi göz yaşlarıyla izledim evimde. Burak’ın gözlerinde korkuyu, endişeyi,
çaresizliği görüp de dehşete düşmemek mümkün mü? Çırpınıyordu Burak. Haksızlığa
uğramış ilkokul birinci sınıf talebesinin annesini arayan gözleriyle bakıyordu
yedek kulübesine, şeref tribününe. Kurtarın beni, alın beni buradan diye inliyordu
hocasının gözlerinin derinliklerine bakarken. Tek suçu ay yıldızlı formayı
giymek düşünebiliyor musun?. Mesleği gereği bir takımda top oynamak zorunda,
karnını doyurmak ailesine bakmak zorunda Burak. Ama mesleğini icra ederken giydiği
forma maçın oynandığı stadın sahibi kulübün ezeli rakibine ait. O stadın seyircisinin
umurunda değil o an hangi maçın oynandığı. Ezelli rakibinin bir futbolcusu
vatani görevini yerine getiriyormuş umurunda değil gözü dönmüş fanatiklerin. Bu
topluma nefreti, kulüpçülüğü, ben ve öteki kavramını öğreten, ülkeyi kutuplaştıran,
düşmanlığı getiren adam yaptı o stadı. Gurur duymuştur seyrederken Aziz
Yıldırım. Eseriyle övünmüştür Burakcık boynu bükük soyunma odasının yolunu
tutarken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder